>

Aradığın aslında nedir ki?

Monday, January 7

Pazartesi mönüsü

Leyla’nın aşkı üzerine uzun uzun düşündükten sona ortaya çıkan yazı bu mu olmalıydı? Bilemiyorum. Leyla’nın aşkını, Leyla olmadan anlayamayacağıma göre bu defteri şimdilik kapatmayı düşünüyorum. Bir müddet sonra, düşünceler ve okumalar biriktikten sonra, tekrar ısıtacağım.

Dün diksiyon kursunda bahsi geçen ENNEAGRAM kişilik tipleri üzerinde araştırma yapılacak notunu da düştükten sonra bir film eleştirisi yapacağım. Bu arada: Evet, diksiyon kursuna gidiyoruz. Dilimizi daha da güzel, daha da akıcı, daha da etkileyici konuşmak için bu kursa katılıyoruz. Kursa başladığım günden bu yana farkındalığım o kadar arttı ki! Zira, öğrendiklerim harflerin çıkakları, ya da şimdiki zaman eki olan –yor ekinin sonundaki r yi mutlaka telafuz etmem gerektiği ile sınırlı kalmıyor. Etkili konuşmadan tutun sesin doğru bir biçimde kullanılmasına, yanlış okuduğumuz kelimelerin okunuşunu düzeltmekten tutun Türkçe’deki muhteşem ahengin enginliğine kadar bir çok konuda derya içinde derya, yüzüyoruz. İmkanı olanlara şiddetle öneriyorum. Çok güzel konuştuğunuzdan emin bile olsanız, kendinizi zenginleştirmek adına, diksiyon ve hitabet kursuna katılmayı bir düşünün.

Bu eğitim kapsamında edindiğim bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum.
- Türkçe genellikle okunduğu gibi yazılır ve yazıldığı gibi okunur. Genellikle böyledir, istisnalar mevcuttur. Yani, yazıldığı gibi okunmayan, okunduğu gibi yazılmayan kelimeler ve ekler mevcuttur dilimizde.
-ecek, acak eki, eklendiği kelimeye göre –ıcak , -ucak diye okunur.
Bir kaç örnek: gelecek şeklinde yazdığımız kelime gelicek okunur
- Aynı şekilde: olacak -> olucak
- Gidecek- gidicek
- Ğ harfi okunmaz, kendinden sonraki sesli harfi düşürürve kendinden önceki sesli harfi uzatır.
- Örnek: yapacağım şeklinde yazılan kelime yapıcaam şeklinde okunur.

Ek olarak, başlıca sorunumuzun kalın-ince harfler olduğunu da fark etmiş olduk. Örneğin Türkçe’de harf olarak bir tane k, bir tane l olmasına rağmen telafuz açısından iki tane k ve l mevcut.
Mesela: kalem kelimesindeki “k” ile kedi kelimesindeki “k” sesleri aynı değil.
Ya da lamba kelimesindeki “l” ile halat kelimesindeki “l” sesleri aynı değil. Lamba kelimesinde l ince bir l iken halat kelimesindeki l kalın.

Dikkat ederseniz çoğumuzun sorunu ince olması gereken harfleri kalın telafuz etmek (veya tam tersi).

Son bir detay: Alfabemizde sesli harfler için 8 işaret olmasıyla birlikte, okunuş olarak 14 adet sesli harf mevcut.
Kısa bir örnek: 3 adet “a” var.
-kısa a : adam
-uzun a : Sade
- ince a : dikkat

Bu üç kelimedeki a harflerinin çıkak noktaları farklı. Hepsini aynı şekilde telafuz ettiğimizde konuşmamız çirkin ve dahası anlaşılmaz oluyor.

İki adet “e” var. (bir yerde 4 tane e sesi olduğunu okudum, muhtemelen yabancı dillerden dilimize katılmış olan kelimelerden kaynaklanan istisnalar mevcuttur)
-açık e: gel, sel
-kapalı e: mektep, anne vs.

Film eleştirisine gelebildim nihayet. Sanatsal bir beklenti içine girmeyiniz. Alay etmek istiyor ve bu ihtiyacınızı kimseyi rencide etmeden film seyretme yoluyla gidermek istiyorsanız size bir film tavsiye edeceğim. “Living and Dying”... Tamer Karadağlı bey ile Deniz Ak – kaya hanım teyzemizin Halivud’a adım attıkları ve o andan itibaren dünya çapında sanatçı oldukları film.



Filmi internetten indiren sevgilim, bunun vurdu kırdı tarzında bir film olduğunu düşünmüş. Hadi seyredelim dedi, bakayım dedim. Sonra jenerikte Türk sanatçıların ismini gördük. Vaooovv bizimkiler Halivud’da.

Filmin konusu oldukça sıradan. Action Max filmleri bu film ile kıyaslayınca başyapıt konumuna bile yükselebilir. Film bir aksiyon sahnesi ile başlıyor. Soyguncular hızla bankaya girip bağıra çağıra kasayı soymaya girişiyorlar. Sanıyorsunuz ki daima yüksek tempo gidecek. Banka soygunu... Polislerle soyguncular arasında vasat bir çatışma, yaralanan bir soyguncu, ölen bir soyguncu, restorana sığınan soyguncular... Tempo bu noktada düşüyor. Restoranda yemek yiyen iki azılı suçlu... Soyguncuları soyan azılı suçlular... Restoranda kısılı kalan ve rehineleri koz olarak kullanarak polisle pazarlık yapan soyguncu-azılı suçlu-vs çorba bu kısım zaten. Polislerin bir kısmı “local” denenler, bir kısmı da “federaller”. Meğer federallerin soyguncu çetesinde adamı varmış.

Federallerden biri Tamer bey idi. İlk mimiğiyle koltuktan düşmeme, ikinci mimiği ile de karnıma kramp girmesine neden oldu. Güldürdüğü için teşekkürü bir borç bilirim. Sanki yönetmen buna “Abi bütün film boyunca hepinizi keserim bakışı yapacaksın, çemçük ağız yapacaksın” demiş. Çocuklar duymasındaki “Havuç seni gebertirim” repliğine uygun bir yüz ifadesi, abartılı jestler falan. Tam rezalet. Sonra Deniz hanımteyze boy gösterdi. İlk göründüğü sahnede şaşı bakmış, ikinci sahnede ise İngilizce konuşmaya çalışan haber spikeri idi. Spiker dediğimizde hepimiz aynı şeyi anlıyoruz değil mi? Ahhh ahh. Neyse, filmin devamına tahammül edemedik. Deniz hanımteyze kazulet boyuna 15 pontluk kırmızı pabuçları geçirmiş, omzuna kamerayı yüklendiğinden kambur kalmış 1.5 metre yüksekliğinde Meksika tipi bir kapıdan girmeye çalışıyordu en son. Filmi kapattık.

Sonra kendi içimize dönüp muhasebe yaptık. Bu film için reklam yapıldı, para harcandı, telebolelere, megazynn programlarına malzeme yapıldı. İnsanlar bu filme para verip gitti. Bizim 15-20 dakikamızı çaldı bu film. Bir fiyasko için şu anda satır tüketiyorum. Yazık değil mi? Tamer bey kendi kendini rezil etmiş, Deniz hanımteyze kendine başka bir iş baksın. Oynarken aynaya bakmıyor muyuz? Diyebilirim ki: Living and dying is killing. Son bir not: Filmin afişine dikkat ettim de neredeyse bütün oyuncular afişte yer alıyor. İlginç!!! Bu da komik bence, hihihihiiii.

Türkiye, lütfen bu insanları alkışlama! Lütfen!

Labels: , ,

7 Comments:

Ya K.i.s.d. şu "çemçük ağız yap demiş" kısmı dakikalardır güldürüyor beni.. Yemin ediyorum zor tutuyorum kahkahalarımı, Yusufcuk uyanacak şimdi!! Oldum olası hazzetmem o adamdan, zihnimde hepten dağıldı imajı :P

Bu arada, bana minik.melek@yahoo.com.tr adresinden ulaşabilirsin canım..

Bahsettiğin kitap ve somutlaştırma örneği de çok ilgimi çekti gerçekten.. İnşaalah okumayı düşünüyorum..

January 08, 2008 2:35 PM

 

:) Kuaybecim mübalağa yapmadığımdan emşn olabilirsin. Ne izlediysem onu yazdım kendi dilimce.

Somutlaştırma konusu bana çok mantıklı gelmişti okuduğumda. 4 yaşından küçük çocukların soyut dünyadan haberdar olmaması, 6 yaşından küçük olanların ölüm kavramını anlayamaması... bunları bilmezdim. Okudukça enginleşiyor bilgi denizi. Bana sanki çocuklara herşey mantıklı mantılı izah edilmeliymiş gibi gelirdi. Okudukça bunun aslında yanlış olduğunu anlıyorum. Biz çocuğu küçük yetişkin gibi düşünsek de aslında zihin ve düşünce yapıları çok farklı.

Kitabı şiddetle tavsiye ederim. Suna Pektuna Keskin, ayrıca, otistik çocuklar ile ilgileniyor. Kendisi Çocuk Nörolojisi prof.u ve çocuk davranışları konusunda uzmanlığıyla dikkat çeken bir hekim. Rastlarsan diğer kitaplarını da tavsiye ederim.

January 08, 2008 3:14 PM

 

K.i.s.d. cim diksiyon kursu çok faydalı geçiyor yazdıklarından anladığım kadarıyla. Ben de ismimin içinde geçmesinden dolayı "a" nın söylenişine senelerdir takılmış durumdayım. Benim ismimdeki "L" de ince olmalı. Gel gelelim bütün okul hayatım boyunca öğretmenler ismimi hem kalın "L" li hem de "a" yı hem uzatıp hem de kalın söyleyerek telaffuz ettiler. Maalesef öğretemedim bir türlü. Acaba diyorum şu "a" nın üzerindeki ^ işaret kalkmasa mıydı? Benim ismimde vardı eskiden ben baya küçükken...

January 08, 2008 5:32 PM

 

Kardeş mail atmak için adres istedin ama gelen giden yok? Hanimiş benim mailim bakiim :)

January 10, 2008 2:24 PM

 

son dönem vasat afişleri için "kafatası dizme" afişleri tanımlaması kullanılmıştı okuduğum bir yazıda. bak bu da öyle. senin kafatası tamer de afişte bile hala çemçük ağız (ne demek bilmesem de anladım ben onu) vaziyette. o kadar şahane o kadar müstesna bir oyuncudur ki kendileri bu bakış da o oyunculuğunun yegâne nişanıdır.

January 15, 2008 1:14 PM

 

Hisstt Delii, livinkdayink ekibi mi kacirdi seni yoksa, nerdesin?:)

January 31, 2008 11:42 PM

 

sen ne yakisikli adamdin tamer karadagli...sasifelek cikmazini izlerken hepimiz asil olduydukta sonra bi populustluk halleri geldi,sert bak cok karizmatik oluyorsun dediler heralde..
diksiyon dedin ya,caaaanim turkceyi cok seviyorum genelde yazildigi gibi okundugu icin,sesleri sertte yumusakda cikarsan sonucta anlasiliyor ne demek istedigin..ben hala ingilizcedeki bazi kelimelere takilmis durumdayimda..

July 11, 2008 2:24 PM

 

Post a Comment

<< Home

 
z_post_title="<$BlogItemTPazartesi mönüsüt> d="stats_script" type="text/javascript" src="http://metrics.performancing.com/bl.js">