>

Aradığın aslında nedir ki?

Wednesday, November 28

İstanbul'a yağan Yağmur

İstanbul’a yağmur yağıyor...
Ben, elimde hiç bıraktığım kanatlı bir hüzün
Diğer elimde unuttuklarımı koyduğum bir valiz
Kadim çağların tüm ezgilerini içinde barındıran, sözlerini uydurduğum garip bir türkü söylüyorum

Bu ses, bu ezgi, içimde küçücük bir kovukta gizlenmiş

Turuncu yapraklar şehri en sevdiğim örtüyle gizlerken, rica ediyorum çöpçülerden. Lütfen, toplamayın yaprakları... Siyah, ıslak kabuğunu sapsarı bir güzellikle süslemiş ağaçlara aşık aşık bakıyorum. Başımı gökyüzüne çeviriyorum, siyah saçlarımı bir rüzgar götürüyor, etrafımda helezonik bir tünel oluşuyor yapraklardan, yapraklar saçlarıma taç oluyor. Ben bu mevsimin bu gizli hüznünü seviyorum. Haddinden fazla uzamış siyah saçların arasından fışkıran yeni yetme beyazlara göz kırpan, hazan rengi bir hüzün... Hani, o çok özlediğim şehirden kaçarcasına uzaklaşırken herşeyi özensizce doldurduğum bavul gibi zoraki... Gözlerime dolmuş dökülmeyen mağrur gözyaşları gibi... çise çise bir yağmur. Çise çise olmasına rağmen acıtan, inceden inceye delen o yağmur...

Ahhh şehrin en yalnız anları bu zamanlar. Sokak başlarını tutmuş yaşlılar üşür de sığınır evlere. Sokaklar kendi başlarına yaşamayı öğrenirler ya, işte öyle. İçinde hüzünlü bakan siyah gözlerle şehir, siyah gözlerin asla göremeyeceği gizli bir hüzün büyütür sislerinin ardında. Ahhh, tıpkı soğuk bir kasım akşamında kollarımdan içeri dolan rüzgar gibi yakıcı, nereden geldiği bilinmeyen bir sis bu his. Işıklar yanmış, akşam olmuştur. Kahverengi paltonun kemik düğmeleri arasına sokulan ince ince bir yağmur... Islak ve karanlık sokakta yankılanan tek ses şakır şakır şakır. Ziller çalmaz, kapılar açılmaz, sokakta kalınmıştır bir başına. Yanlış bir otobüs ve yanlış bir telefon kulübesidir önü sonu. Önü sonu sonbaharla birlikte uçup giden turuncu-kızıl bir şiirdir mavi bir yaprakta. Körfezin sularını boğazla karıştırmanın neticesidir yalnızlık. Yalnızlık kilometrelerce süren bir ağlamadır susmamacasına. Ülke ülke ve hatta kıtalarca taşınmış koyu yeşil, eski püskü bir bavuldur içine tıkıştırılan onlarca bölük pörçük görüntüyle beraber. Üzerime en az yakışan renktir sonbaharda.

İstanbul’a yağmur yağıyor.

Yüksek dağlarda söylenmiş bir türkü bulmuş dinliyorum, türkünün rengi kızıl-sarı.

Labels: ,

4 Comments:

merak ettim, hangi turku dilindeki?
merhaba ve sevgiler

December 02, 2007 12:10 AM

 

Bu moda türkümü soktu seni canım benim

December 02, 2007 3:20 AM

 

Istanbul'dan yeni ayrilan ben... gozyaslariyla okudum yazini...
:-(

December 03, 2007 5:37 PM

 

Dinlediğim türkü Didou Nana idi, aldı beni götürdü.

Yorumlara geç cevap yazdığım için afedersiniz.

December 26, 2007 2:41 PM

 

Post a Comment

<< Home

 
z_post_title="<$BlogItemTİstanbul'a yağan Yağmurt> d="stats_script" type="text/javascript" src="http://metrics.performancing.com/bl.js">