>

Aradığın aslında nedir ki?

Wednesday, October 17

Mevsimidir şimdi:

Sonbahar kendini pencerenin arasından sızan rüzgara karıştırıp evimize girmeyi başardı. Dün sabah uyanıp yataktan fırladığımda çoktandır unutmuş olduğum soğuk hava yüzümü yaladı. Merhaba diyemeden hapşırdım. Neyse ki akşam yanan kaloriferle evim kendini affettirdi. Sürekli akan burnum ve devamlılıkta ısrar eden hapşırıklar ise sonbaharla karşılaşmamızdan bana yadigar kaldı.

Üşürüm ben. Kansızlık sorunum yok, vitamin eksikliği de söz konusu değil. Üşümelerimi sıcak memleketlerin kokusuna bulanmış bir yaz çocuğu oluşuma bağlarım. Sonbahar gelir, ben üşümeye başlarım ve yaza kadar bu hal üzre devam ederim. Hatta yazın klimalar o kadar serin üfler ki, ofiste hırkayla çalıştığım olur.

Kış aylarında sınırlanamaz hayal gücümü kucağıma alıp, elimde bir fincan sıcak içecek ve bir battaniye ile soğuğu izlemek en büyük huzurdur bana. Kimi zaman şehrin gülümsemesini esirgediği bir sokakta düşüp kalmış olası kibritçi kızlar gelir aklıma,üzülürüm. Kimi zaman ise sıcak bir sobanın başında kedisiyle oynayan küçük sevimli bir çocuğun heyecanla beklediği kestanelerde kalır aklım, yalanırım. Kışı çok sevmem ama getirdiği güzellikleri fazlasıyla takdir ederim.

*İlla ki kestane
*Kereviz ve ıspanak
*Bembeyaz karların ortasında bulduğum çocukluğum
*Puslu İstanbul sabahlarında Ortaköy
*Kar yağmış İstiklal caddesine, sinemalar tıklım tıklım
*Sıcacık sahlep
*Buğulanan camlar
*Yeşil kaşe paltomun ceplerinde ellerim, üşüyen burnumun çaresizliği
*Ve de nedense kışla özdeşleştirdiğim keman sesi...

Değişken ruh halleri taşıdığımdan aynı soruya farklı zamanlarda farklı cevaplar vermem normal karşılanmalı. Yağmur hakkımda düşüncelerimi soruyorum kendime. Şu an çok seviyorum yağmuru, en çok da yağmurun sesini seviyorum. Gözümü kapatayım, şehir sussun, kafamın içindeki tüm sesler kısılsın ve yağmuru dinleyeyim. Böylece içimdeki çatlaklara sıkışıp kalmış kirler belki temizlenir, yağmura karışıp akar. Böyle böyle dinginleşirim sanıyorum. Yağmurda dolaşmak isterim hep. Hep isteme aşamasında kalır bu proje. Hep okul yaptırmak isteyen anneannem gibi, yerini bile beğenir de bir türlü aktifleşemem. Hep korkarım, ya hasta olursam, ya saçım bozulursa... vıdı vıdı hep. Risk almayı sevmeyen bir insanın hezeyanlarıJ Yağmurda yürümekten niye korkuyorsun k.i.s.d. Bir gün yağmurdan sığındığın o küçük kafedeki gibi bir fincan ıhlamuru bir daha içemeyeceğini mi düşünüyorsun. Ya da papatya çayı görmeye tahammül bile edemiyor musun?

O zaman ilk yağan yağmurla anılarını yıka... Mürekkep izlerini çıkar kalbinden.

Labels: , , ,

5 Comments:

ben de yaz cocuguyum, yazi severim. Ama kisin da hos seyler yok degil. :-) Ah bir de camur olmasa. :-O

October 18, 2007 1:25 AM

 

Senden kıskandım.. Ben de kışın bana getirdiği güzellikleri yazacağım işte :))

Sahlep, ah sahlep.. Keskin bir tarçın kokusu geldi burnuma.. Akşam Ozan'a yalvarayım bari.. Bizim evde ustası odur da.. Harika sahlep yapar kocacığım :))

October 18, 2007 1:49 PM

 

Hala ilkbahara deli gibi asikken yazini okumak düsündürdü. Belki de o kadar kötü degil bu kis olamayan sonbahar...
Listede dediklerinden sadece kestaneyi yasayabiliyorum. Digerleri baska mekanlar baska icecekler...
Cok güzel yazmissin :)

(Yagmur basladi!)

October 18, 2007 1:59 PM

 

Sevgili k.i.s.d ben de çok üşürüm kansız olmama rağmen. her halde Mayıs doğumlu olduğumdandır. Kat kat giyinir yine de üşürüm. Ne kadar kalın giyinirsen o kadar üşürsün teorisi ben de bir işe yaramaz. Kestane ve sahlep benimde kış vazgeçilmezlerimdendir.Öpüyorum. Sevgiler... Bana da beklerim...

www.lezzetaski.com

October 18, 2007 8:11 PM

 

This comment has been removed by a blog administrator.

October 19, 2007 9:14 AM

 

Post a Comment

<< Home

 
z_post_title="<$BlogItemTMevsimidir şimdi:t> d="stats_script" type="text/javascript" src="http://metrics.performancing.com/bl.js">