>

Aradığın aslında nedir ki?

Friday, August 24

Victorian Evler

Şüphesiz, Kaliforniya günlerimden geriye kalan en belirgin görsel anılarımın çoğu evlere aittir. Lakin öyle her eve değil, Victorian tarzı evlere...

Hansel ve Gretel'in hikayesini 2 yaşından beri bilen bir insanın zihninde ev imgesinin baskın olmasına şaşmamalı. Ormanın kuytularında iki küçük kardeşle birlikte kaybolduğumda, artık açlıkla karışık halisünasyonlar başladığında, görüp de pasta ve şekerlemeden oluşmuşa benzettiğim ev de muhtemelen bir Victorian House idi.

Monterey'deki evimin sokağına aşık olmamın nedeni de bu evlerdi. Seyredilmek için tasarlanmışlardı adeta. Bu evler, içlerinde sakladıkları kadınların, kendilerine ait öykülerini ve karakterlerini sergiledikleri bir sanat galerisi edasıyla sokak başlarını beklerlerdi. Gri ve yontulmamışçasına kenarlı köşeli yükselen İstanbul hayatımın aksine, Kaliforniya, sabah güneşinde pırıl pırıl parlayan ahşap kaplamalı, mavi veya beyaz, hadi olmadı yeşil evlerle süslenmişti. Bazen kaybolmaya çalışıp da korkudan kendime engel olduğum Balat'ın temizlenip süslenmiş haliydi. Balat'taki eskimiş yüzler ve eskimiş hikayeler Kaliforniya'da antitezlerini barındırdıklarının bilincinde midir acaba diye düşünür, sadece bakardım.

Gözün gördüğünün ötesine geçemediğiniz bir seyirdi bu. Evden başka bir şey düşündürtmeyen bir seyir. Adeta, açlıkla karışık pasta kokuları çeker gibi içinize. Ve dar, uzun pencerelerinden dışarıya süzülen hayaletlerin sandığınız kadar ürkütücü olmadıklarını fark ettiren bir seyir. Dar ve uzun demişken gotik bir seyirdi bu. Hele de bir kule varsa... Drakula'nın şatosu da bunlara benzer miydi diye düşündüren bir seyir...


Bütün ayrılışlar zordur.Kendinizi ait hissetmeseniz de, yabancı ve hatta "öteki" olsanız da zordur işte gidivermek. Oysa ki sonunu getirmek için olanca gücünüzle ve her daim çektiğiniz bir iptir orada kalışlarınız. Sonuna vardığınızda ise, sanki terk ediyor gibi kalakalırsınız. Bu yüzden "gitmek" içinde farklı derecelerde zorluklar barındırır. Hiç bir şey kalmasa bile havaya karışmış atomlarınızı arkanızda bırakırsınız. Teninizden bir kaç hücre bırakır gibi dokunduğunuz çalılarda... Komşularınızda gülüşlerinizi bırakırsınız, hiç tanımasanız da pazar sabahlarında merhaba demişken... gitmek...

Gitmek, en çok da, pastadan evleri bırakmaktı arkada. Rengarenk pastadan evler, sakladıkları hayaletler, eski ahşap kokusu ile parfümlenmiş, gözlerinizden yollanan meraklı ışınları emmiş olan evler... Onlar da kalır geride.

Evleri özledim. Bahçelerini... Kendilerine ait bir karaktere bürünen, korudukları insanlarla bütünleşen evlerdi onlar.

Labels: , , ,

3 Comments:

ben bu evi istesem verirler mi.?
Ne ho� bir ev .Hayran kald�m.Hep k�y� kentinde buna benzer ev hayalim var.�topya ama ...
En g�zeli hayale devam..
T�t�

September 14, 2007 10:48 AM

 

:) Hayal kurmaktan hiç bıkmadım.
Bazıları gerçekleşmedi, yarım kaldı kimisi. Bazıları ise hayatıma dahil oldular.

İstemeye devam etmekte bir sakınca görmüyorum, hayallerle mutluyum. :)

Gerçekleşeceklerine inan! Mutlaka, birgün:)

September 14, 2007 11:08 AM

 

This is really interesting, You're a very skilled blogger. I've joined
your rss feed and look forward to seeking more of your fantastic
post. Also, I've shared your web site in my social networks!

Feel free to visit my blog post instagram followers

April 01, 2013 1:14 PM

 

Post a Comment

<< Home

 
z_post_title="<$BlogItemTVictorian Evlert> d="stats_script" type="text/javascript" src="http://metrics.performancing.com/bl.js">