>

Aradığın aslında nedir ki?

Thursday, August 9

Gezi son bölüm - Bursa

Artık Altınoluk-Küçükkuyu civarından ayrılma vakti geldi. Yine bir sabah erkenden, erken derken güneşle birlikte kalktık. Bir gece önceden hazırlanan çantaları arabaya taşıdık. Sularımızı doldurduk. Benim hazırladığım -eşimin pek beğenmediği- Cdyi dinleyerekten yollara düştük. (Ben müzikten keyif aldım, kim ne derse desin) Arada sırada sahillerde durup taş sektirdik, taş topladık. Ve bu yolculuğunun adı Balıkesir-Bursa üzerinden İstanbul'a dönüş olarak belirlendi.

Edremit-Balıkesir yolu hayatımda gördüğüm en yeşil ve en güzel yoldu. Henüz Karadeniz'i görmedim o yüzden rahat rahat konuşabilirim. Vatanım dedim, sen ne güzelsin. Gelibolu'nda bıraktıklarımızı tekrar tekrar saygıyla andık. Bu kadar güzel bir memleketi savundukları, bizim için 20li yaşlarında hayata gözlerini yumdukları için onları ne kadar ansak, ne kadar adlarını yaşatmaya çalışsak yine az, yine az...

Balıkesir'e varana kadar iki tarafımız yemyeşil ormanlar, tepeler, şirin köyler... böylece seyahat ettik. Yol tek şerit geliş, tek şerit gidiş olduğu için çok hızlı gidilemiyor. Özellikle önünüze kamyon denk düşerse uzun uzun konvoylar halinde tığış tıpış ilerliyorsunuz. Ama yavaş gitmenin keyfi burada başlıyor, her yer o kadar güzel ki doya doya seyretmek için biraz yavaş gitmekte fayda var.

Balıkesir şehir merkezini geride bırakıp Bursa yoluna giriyoruz. Karnımız acıkmaya başladı. Hedefimiz Yörsan'ın Susurluk'taki tesisleri. Burada ayran içip tost yiyoruz. Bu esnada bizim tozdan grileşmiş olan küheylana sevgi ve şefkat gösteriliyor. Tekrar arabaya döndüğümüzde küheylanın eski rengine kavuşmuş mutlu mutlu bizi beklediğini görüyoruz.

Ve artık Bursa'ya yaklaşık 100 km kaldı. Manyas Kuş Cenneti'ni teğet geçiyoruz. Dere tepe düz gidiyoruz. derken Uluabat gölünü de geçiyoruz. Göl epey çekilmiş olsa da oldukça güzel. Manzara burada şahane. Işık müsait olsa durup fotoğraf çekeceğiz, ne var ki ışık oldukça sert. Durmuyor, devam ediyoruz.

Bursa'ya girişimiz benim "Bak mutlaka kestane şekeri alacağız, tamam mı" ezgilerimle bütünleşiyor. Bir yandan da işin komik tarafı şehir merkezini bulmalıyız ki harita veya benzeri bir bröşür alıp şehri gezebilelim. İkimiz de çok önceleri gelmişiz Bursa'ya, ama hep başkaları gezdirmiş, bilmiyoruz ne nerede. Malesef otoyoldaki tabelalar yine pek yönlendirici değil. Belli bir yere kadar "şehir merkezi" işaretiini takip ediyoruz, sonra kayboluyor yazılar. Neredeyiz biz... Derken eşim yolu hatırlar gibi oluyor, ve evet Muradiye'ye gelmişiz bile, bir şekilde. Fatih Sultan Mehmet'in babası, padişah II. Murat'ın ve bir çok şehzade ile padişah hanımlarının kabirlerinin olduğu bir avluya giriyoruz. Çok bakımlı ve buram buram tarih kokan bir yer burası.

2. Murat Han'ın bulunduğu mekan çok sade kare biçiminde taş bir oda. Bu binanın öne çıkan özelliği girişindeki ahşap saçak imiş. Gerçekten de etkileyici.


Görevli amca bize şehzade odalarını da açtı. Bunlardan birisi Cem Sultan'ın da bulunduğu bir odaydı. Gördüğümüz bütün türbeler içinde en ihtişamlı duvar-kubbe düzenlemesine sahip olan oda burasıydı. Adeta iade-i itibar eder gibi. Cem Sultan'ın hikayesi beni hep çok üzmüştür. İktidar mücadelesi tarihin her çağında bir şekilde insanlara zarar vermiş.Ne yazık ki zarar vermeye devam edecek gibi gözüküyor.

Muradiye'den ayrıldıktan sonra Osman Gazi ve Orhan Gazi'nin mezarlarının bulunduğu yere gidiyoruz. Haftasonu olması nedeniyle kalabalık. Fotoğraf çekemedim. Ulu cami-Heykel yönüne doğru yürürken onlarca cumbalı evle karşılaştık.

Bursa bu yönüyle bana İstanbul'dan daha iyi korunmuş gibi geliyor. Şehre yukarıdan baktığımızda belli bir kaç yer dışında çok yüksek bina görmüyoruz.

Yürüyerek Kapalı Çarşı'yı buluyoruz. İstanbul'daki Kapalı Çarşı'nın minyatürü burası. Kapalı Çarşı'nın içinden merdivenlerden çıkıyoruz, bir avluda buluyoruz kendimizi. Avludan dışarı açılan bir kapı ve işte Ulucami...

Ulu Cami'yi dışarıdan görüp yola devam ediyoruz. Karnımız acıktı, İskenderoğlu İskendercisine gidip yemek yemeye kadar veriyoruz. İskender Efendi 1850li yıllarda kuzu çevirmeyi yere yatay olacak şekilde değil dikey bir eksen etrafında dönecek şekilde değiştirmiş. Bunu etin kemikten ve sinirden temizlenip eksene takılması izlemiş. Böylelikle bildiğimiz İskender kebap keşfediliyor. Marka adı da İskenderoğlu ailesine ait. Diğer lokantalarda bu yemeğin yoğurtlu kebap olarak sunulması gerekiyor aslında, çünkü İskenderoğlu ailesi bütün patent ve marka haklarını satın almış.

Bu lokantada sunulan İskender'in en önemli özelliği dağlarda özel olarak yetiştirilen kuzuların etiden yapılmış olmasıymış. Doğrudur, çünkü helva gibi yumuşak ve güzel bir etti. İskender kebabını ağır bulan benim için bile yemesi kolay oldu. Yalnız şunu söylemeli, gerçekten fiyat pahalı. Bence gereksiz pahalı. Belki de mekanın otantik olması falan filan diyerek şişirmiş olabilirler. 1 porsiyon 14 YTL :)

Yemeğimizi yedikten sonra Yeşil Türbe'ye doğru yola çıkıyoruz. Yeşil Türbe Heykel'e çok yakın. Zaten bu civardaki bütün görülmesi gereken eserler aynı hat üzerinde sıralanmış. Gezmesi çok kolay oluyor.

Yeşil Türbe, dışı turkuaz çiniyle kaplı olduğu için bu isimle anılır olmuş, burası Çelebi Mehmet'in türbesi. Türbede onarım çalışmaları devam ettiği için içeri giremiyoruz. Türk İslam Eserleri müzesinde vakit geçiriyoruz biraz.


Müzden çıktıktan sonra üzerimizden tarihin tozunu silkeleyip bir de su içiyoruz ve meydandaki güzel binaları fotoğraflayıp arabamıza dönmek üzere taksiye biniyoruz. Evet o kadar çok yürümüştük ki arabayı bıraktığımız yere dönecek gücümüz kalmamıştı:)

Daha sonra da kestane şekeri alıp İstanbul yoluna düştük. Bursa'da hava çok çok sıcaktı, gölgede 35 desem :) Bu yüzden gezmek bi noktadan sonra eziyete dönüştü. Biz de o noktadan geri döndük. Yalova-Pendik üzerinden devam eden yolculukta kendimizi evimizde bulduk sonunda. Küheylan da 100000i gördü eve 1 km kala:)


Nice başka yolculukları ve diyarları paylaşmak umuduyla...

4 Comments:

posttan bağımsız olacak yorumum. 'flower of carnage' ı ilk defa benden başka seven birini görüyorum. meiko kaji'nin bu süper şarkısına taparım ben. söylemek istedim :)sefkiler...

August 09, 2007 12:17 PM

 

Sevgili Huysuz ve Tatlı,
Bu şarkıyı sevdiğine çok sevindim. Nedense pek bilinmiyor, eller havaya olmadığı için belki de.
Daha güzel başka şarkıları da paylaşalım.

Sevgiler.

August 09, 2007 1:19 PM

 

Merhaba,
Ben uludağ tekstil müh. mezunuyum..
Bana çok hoş bir Bursa turu yaptırmış oldunuz, anılarım tazelendi..
Bloğunuz çok güzel..
selamlar..

August 10, 2007 12:29 AM

 

MErhaba Ece,
Kısacık bir Bursa turu oldu değil mi? Herkes dedi ki, keşke Uludağ'a da gitseymişiz... Bi dahakine artık :)
Teşekkür ederim.

August 10, 2007 8:14 AM

 

Post a Comment

<< Home

 
z_post_title="<$BlogItemTGezi son bölüm - Bursat> d="stats_script" type="text/javascript" src="http://metrics.performancing.com/bl.js">