>

Aradığın aslında nedir ki?

Sunday, November 27

Zorlu bir iş günü

Evet doğru duydunuz, bugün pazar ve ben çalışıyorum. Bir çok haftadan beri olduğu gibi. Ülkemiz için büyük önem taşıyan bir projeyi hayata geçirmek üzereyiz ve çoook çalışmamız lazım. Ben de hazır işimin bir bölümünü yapmış, diğer bölümünü yapmak için çalışma arkadaşımın işini bitirmesini beklerken en iyisi mi dedim bir blog yazayım. Yapayım demedim çünkü şablonundan dizaynına kadar sağolsunlar yapmışlar. Bana sadece içini doldurmak kaldı.

Başladığım hiçbir şeyi kolay kolay bırakmayan ben, bakalım bu blog macerasını kaç yüzyıl sürdüreceğim. Ev kedisi gibiyimdir vesselam, bir alıştım mı çok zor vazgeçerim.

Niye bir blog yazmaya karar verdim? : İşim çok yoğun ve arkadaşlarımla hiç görüşemiyorum artık. Onları özlüyorum. Konuşamıyorum. Sanki bir şeyler yazıp yazıp internetin sonsuz boşluğuna bırakmak bir nebze konuşma ihtiyacımı dindirecekmiş gibi geliyor. Belki de biryerlerde hiç tanımadığım ama tanımam gereken güzel insanlara bu şekilde ulaşmak istiyorum. Aslında nedenini ben de bilmiyorum, çünkü sürekli kendi izimi sürüyorum. Kendimi tanımaya, anlamaya ve nasıl olmam gerektiğine karar vermeye çalışıyorum. Ben buyum...

Hayatıma dair yüzeysel bazı bilgiler:
Şu aralar gece yarılarına kadar çalışmamı gerektiren bir işim var. Ben bir mühendisim. Ve uzun zamandır neden öğretmen olup da vatana millete daha hayırlı olmadığımı, kendimi neden bu kadar yıpratıp da iş tatmini açısından koca bir hiç ile kaldığımı düşünmeden edemiyorum. Bazen de bir sistemi geliştirmek, düzeltmek, işler hale getirmek o kadar keyif veriyor ki göklere uçuyor çok çok mutlu oluyorum.

1.5 senelik evliyim. Evimde eşimle vakit geçirmeyi çok seviyorum. "Beraber bişeler yapmak" diye adlandırdığım her faaliyeti, kavga dahil, çok seviyorum. Evimizi bu sonbaharda döşedik daha. Ve hemen salonumuza bir kitaplık aldık. Eşimle kitap okumayı çok seviyorum.

Resim yaparak stres atardım bir kaç ay öncesine kadar. Bu aralar zaman açısından hiç müsait değilim. Ama yapboz puzzle ile resim yapma isteğimi bir nebze bastırabiliyorum. Bir yapbozu bitirince diğerini alıp yapmaya başlıyorum. Hiçbirini henüz çerçeveletmedim:(Şu anki isteğim elimdeki yapboz bitince bir Salvador Dali yapbozu almak.
Lisede merak saldığım, beni muthiş huzurlu kılan, kendimi bulduğum bir sanattır fotoğrafçıkıl.Ve ilk fotoğraf makinamı aldığımda dünyalar benim olmuş kadar sevindiğimi hiç unutmam, ev arkadaşlarım uzun süre benim aklımı yitirdiğimi düşünmüşlerdi. Herkese makinamı göstermek, özelliklerini anlatmak ve çektiğim fotoğraflar hakkında yorum almak kaygısına düşmüştüm çünkü. Gerçi çektiğim ilk birkaç makaranın herbiri farklı bir nedenden ötürü ziyan oldu, o da ayrı bir konudur. Bi de çektiğim fotoğrafları dijital işlemlere tabi tutup farklı şeyleri denemeye bayılırım. Dijital fotoğrafa uzun zaman karşı durdum. Sonra eşimin beni dinlemeden aldığı ilk dijital makinamla bir anlamda kendi prensiplerimden ödün vererek dijital fotoğraf denen aktivite ile tanıştım. Pek bi ekonomik oldu walla. Belki paylaşırım işlenmiş fotoğraflarımı sonsuz boşlukla.

Ve evet İstanbul'u çok seviyorum, eve ulaşmak için harcadığım 1,5 saate rağmen... :)Baharda erguvanlarını, sonbaharda kızıllı turuncularını, kışın beyazını...Dar sokaklarını...Çarşı pazarını, kalabalığını...Doğduğum ve doyduğum güzel şehrim benim:)
Kısacası, küçük şeyler ve renkli şeyler beni çok mutlu ediyor. Onlar da olmasa hayat nasıl yaşanabilir olurdu ki zaten?

Bir de hep tiyatro oyuncusu olmak istedim. Olmadı, daha büyük sandığım başka hayallerin peşinden koştum hep. Bunu da yazmadan edemedim. İçimde kalan bir uktedir.
Konuşmak üzere...

0 Comments:

Post a Comment

<< Home

 
z_post_title="<$BlogItemTZorlu bir iş günüt> d="stats_script" type="text/javascript" src="http://metrics.performancing.com/bl.js">